Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Asla Yalnız Değilsin

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Asla Yalnız Değilsin Empty Asla Yalnız Değilsin Paz Haz. 10, 2012 12:45 pm

Aphrodis Audrey Phyllis

Aphrodis Audrey Phyllis
Fortunatus | Tiro
Fortunatus | Tiro

    En yalnız olduğun zamanda bile yalnız hissetmemek ne kadar garip bir duygudur bilir misiniz? Sanki yanınızda her daim size bağlı bir şey varmış gibi. Japonlar bunun koruycu melekler olduğunu söyler, Müslümanlar ve Hristiyanlar ise Tanrı'nın sizi izlediğini... Audrey bunların hiçbirine inanmaz. Ateist olmasından ayrı bir şeydir bu. Tanrı herkese var, koruyucu melekler de öyle... Peki o zaman bu izlenme ve güven hissini neden yalnızca sayılı insanlar hissediyor? Neden milyonlarca insan canına kıyıyor yalnızlık sebebiyle? Özel olan şeylerden biridir bu. Ve Greenwich'e olan gezisinde, kendisi hakkında bir gerçek daha su üstüne çıkacaktır genç kızın.

    ----------

    Evde oturmaktan sıkılmış, meridyen noktasına gitmeye karar vermişti bir anda. Yanına çağırdığı arkadaşlarınsa hiçbiri gelmek istememişti onunla. Bahaneleri ne miydi? 'Zaten milyon kez gördük.' Aphrodis hepsine umursamazca 'Peki.' yanıtını verip kestirip atmıştı. Kimse gelmese de gidecekti. Meridyen noktasına girmezdi belki de. Ama hemen dışarıdaki manzara görülmeye değerdi doğrusu. Tüm Greenwich ayaklarınızın altında olurdu. Ah ayrıca oranın turistlerini de çok severdi. İlgili ve alakalı, şaşkın, sevinçli yabancı insanlar... Bazıları sırf meridyen noktasını görmek için gelirdi Greenwich'e. Dünyanın merkezi... Bu da Aphrodis'in orada kendisini iyi hissetmesinin sebeplerinden biridir. Hiçbir zaman kendisini dünyanın merkezinde görecek kadar narsist biri olamamıştır. Ama en azından fiziksel olarak merkezde bulunmak manevi olarak da içinde bir şeylerin kıpraşmasını, kendisine güveninin gelmesini sağlamaktaydı. İşte bu yüzden, hayatının boş olduğunu hissettiği o anda kesin olarak kararını vermişti. Arkadaşları gelsin ya da gelmesin, orada bulunmaya ihtiyacı vardı.

    Hazırlanması çok uzun sürmemişti. Kot şortunu giymiş, üzerine askılı siyah bir bluz giymiş ve İngiltere'nin dengesiz havasına karşılık siyah bir hırka atmıştı omzuna. Cep telefonunu da çantasına attıktan sonra yola çıkmıştı doğruca. Metroya bindiğinde çantasından cep telefonunu çıkardı ve Facebook'a girdi. Tamam, hiçbir arkadaşı gelmeyi kabul etmemişti. Ama belki orada olan birileri olabilirdi ve orada buluşabilirlerdi. 'Greenwich'e doğru yoldayım.' yazmıştı durumuna. Dakikalar geçti fakat kimse cevap yazmadı durumuna. Kendi kendine omuz silkeledi sadece. Metrodan indiğinde ağır adımlarla, etrafı ve insanları inceleye inceleye yürümeye başladı sıfır noktasına doğru. Uzun bir yokuşun başına geldiğinde duraksadı. Biraz yorulmuştu açıkçası. Sıfır noktası hemen iki yokuş sonraydı. Fakat yolun yarısında nefessiz kalacağını biliyordu genç kız. Hemen sağdaki çimenlik alana doğru ilerledi yavaşça. Tek başına oturan insanlar da vardı, aynı kendisi gibi. Ama onun dışında genel olarak beşli veya daha fazla kişi barındıran gruplar vardı. Bazıları kızlar bikini üstleriyle duruyorlardı sadece, güneşlenmek için. Erkeklerin çoğu ise çevrelerindeki kızlara kaslarını göstermek istercesine çıkarmışlardı tişörtlerini. Bu doğallık karşısında gülümsedi genç kız. Yoldan en uzak yerlere, ağaçların yakınlarına doğru ilerledi ve insanların az olduğu bir noktaya oturdu.

    Eliyle çimleri yoluyor, düşüncelere ve hayallere dalıyordu. Ama düşüncesi genel olarak beş yıl öncesi hakkındaydı. Arkadaşıyla kavga ettiği o güne... Çimleri yolmayı bıraktı ve sağ elini çimlere paralel bir şekilde on santim kadar yukarıda tuttu. Konsantre oldu -ki o kadar konsantre olmasına da gerek kalmamıştı- ve çimlerin hareket ettiğini hayal etti. Birkaç saniye içinde çimler hafif bir yel esiyormuşçasına savrulmaya başladılar oradan oraya. Daha fazlası için uğraştı, fakat başaramadı. Beş yıl önce, o büyük sinirle arkadaşının başından aşağı suyu -hiçbir kap bulunmaksızın- dökmesinden beri bir daha öyle bir şey yapamamıştı. Kağıt gibi hafif cisimleri hafifçe oynatabiliyordu sadece. Ama bu bile kendisinde özel bir şey olduğunu anlaması için yeterliydi ve bu on altı yaşındaki genç bir kızın kuruntularından fazlasıydı.

    Gözünü çimlerden ağaçlara doğru çevirdiğinde -eli hala çimlerin üstündeydi- fare gibi bir şey fark etti birkaç metre ötede. Daha dikkatli baktığında karamel rengi bir hamster olduğunu fark etti. Büyük ihtimalle sahibinin elinden kaçmıştı ve doğanın tadını çıkartıyordu. Garip olan ise, iki ayağının üstüne kalkmış bir vaziyette Aphrodis'e bakıyor olmasıydı. Hatta hayvanın gözünün bir an için havada duran eline kaydığına yemin bile edebilirdi genç kız. Elini çimlerin üstünden çekti ve hamstera doğru uzattı. Gel gel der gibi oynatıyordu elini. Hamster bir an için tereddüt ettiyse de koşarak Aphrodis'in eline geldi ve oturdu. Kız, incitmemeye dikkat ederek yavaşça sevdi hayvanı. Sanki cevap verebilecekmiş gibi "Senin sahibin kim bakalım şeker şey?" dedi. Hemen ardından kafasında yankılanan sensin kelimesi biran için tüylerinin diken diken olmasına sebep oldu. Fakat duymamazlıktan gelerek sağına soluna baktı ve tekrar hamstera çevirdi gözlerini. Kırmızı gözlerine baktığında gülümsemek geldi içinden. Hayır, vermek istemiyordu onu kimseye. Hamster meraklısı bir insan olmamıştı asla. Ama o duyduğunu sandığı 'sensin' kelimesi içindeki bir şeyleri harekete geçirmişti. Yavaşça ayağa kalktı elindeki hamsterı bırakmadan. Çimlerin üstündeki çantasını da omzuna attı. "Sahibini bulana kadar benimle kalsan iyi olur sanırım." İçinden sonsuza kadar kendisiyle kalacağını bilse de, ağzından dökülmüştü işte bu sözler.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz