Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Ana Kurgu: Exprobrare Essendi Superiorem

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Ana Kurgu: Exprobrare Essendi Superiorem Empty Ana Kurgu: Exprobrare Essendi Superiorem Perş. Haz. 07, 2012 5:40 pm

Acenath E. O'morose

Acenath E. O'morose
Naturalis | Tiro
Naturalis | Tiro

Savaş Naraları...

Duyulan sesler düşen bir yıldırım yahut şimşeğin değil, atılan büyük bombaların sesinden kaynaklanıyordu. Vızır vızır kulak tırmalayan, fakat artık beyinlerin alıştığı bir savaş mevsimi naralarıydı bunlar. Etraf toprak kokuyordu ancak bu kokunun sebebi tenlere ince ince dokunan bir yağmur değil, yere düşen cesetler seller gibi boşanırcasına akan kanları tarafından sağlanıyordu. Her şey o gece başladı. II. Dünya savaşında Naziler saf ırkı yaratma çabalarındayken diğerlerinden üstün olmayı da çabalıyordu. Üstünlük aşkı ile yanıp tutuşan bir topluluk vardı. Fakat sanıldığının aksine dış görünüş ve estetikle değil psikofiziksel güçlerle ayrılmayı istiyordu. Bu üstünlük fiziksel olarak güçlü olmaktan daha önemliydi. Kaslı, koca devler olmak yerine daha cılız, fakat bütün dimağları şah-mat edebilecek bir zekaya sahip olmak… Şüphesiz bu Tanrıya karşı atılan ilk adım ve asıl savaşın ayak seslerinden farksızdı. Kobay arayışları da çok uzun sürmemişti. Yahudi denekler tıpkı bir laboratuar faresi gibi kullanılıyor, yüzlerce işkenceye maruz kalarak hem ego tatmini sağlıyorlar hem de yeni tür için korkunç deneyler yapıyorlardı. Özel üretilmiş askerleri sayesinde savaşı kazanabilecek hatta büyük Germen İmparatorluğunu kurabileceklerdi. Lakin Tanrı ayak seslerini, bu başkaldırışı işitmiş olmalı ki işler sanılanın aksine sarpa sardı. Laboratuarların hepsi kapatıldı, Almanya savaşı kaybetti ve Yahudilere ağır tazminatlar ödemek zorunda kaldı. Oysa bu işin yukarıdan görünen kısmıydı. Gerçeklere inebilmek için siyasetin üstü birazcık sıyrılmalıydı.

19 Haziran 1944 – Plötzensee Hapishanesi

Havalandırmanın yanındaki toplantı salonunda fazlasıyla hareketlenme vardı. İçeride Almanya’nın en ünlü Genetik Bilimi Uzmanları – Kimyagerler – Doktorlar – Terapistler ve çalışmaları yürütebilecek farklı kategorilerde insanlar bulunuyordu. Tartışmalar Genetik Bilimci Prof. Dr. Dietrich’in söz almasıyla son buldu. Parmakları hemen karşılarında duran geniş bir örtüyle kapatılmış makineyi gösteriyordu.

“Dostlarım! Tartışmanın vakti değil, üstün ırkımızın kurtulma vaktidir. Aptal İngiliz ve Fransız’ın sesinden uzak yaşamanın vaktidir! “
Perdeyi tek hamlede kaldırmış ve insanların hayretle bakan gözlerine yenisini ekledi. Atom silahlarına benzeyen dairenin içerisindeki baygın Yahudi’ye tiksinerek bakarlarken sözü tekrar aldı.
“ Bu makineyle savaşı kazanmamız an meselesi. Ancak üzüldüğüm tek nokta bu Yahudi sürtüğü deneyimiz başarılı olursa tarih yazacaktır fakat bir Nazi’yi bu tehlikeye atamazdık ya! “

Subay Koen tam makine başlatılırken söze atladı ve kendini gösterdi. “ Ya başarısız olursak profesör? “ Dietrich kendinden emin tavırlarıyla subayı küçümsemiş yine de kibar olmaya çalışıyordu. “ Siz bir subaysınız. Bırakın da bilimi ve deneyleri biz uzmanlar yapalım ne dersiniz Sayın Koen? “ Subay Koen aldığı cevap karşısında korkulu gözler ile baktı ama susmak zorunda kaldı. Diğer yandan makineyi tanıtıyordu profesör. Makine açıldığında dönmeye başlayacak, şırıngalar isabet edecek ve hepsinde farklı ırklardan ve cinslerden alınan örneklerin gazları bulunan tüpler deneğin koku duyularını uyaracaktı. Makineyi tereddütsüz bir şekilde başlattı. Profesöre göre her şey yolunda gidiyordu. Ta ki tüpler kırılıp makine şırıngaları Yahudi kadının boynuna, gözlerine, kalbine saplayana kadar. Gözleri önünde yaşanan vahşetle kadın can çekişiyor, odaya çığlıklar hâkim oluyordu. Naziler buna alışıktı ancak makine birden patladı ve gaz kokuları havalandırmadan tüm tutukluların olduğu odaya yayıldı. Profesörün gözden kaçırdığı bir şey vardı. Sadece genetiği özel sarmallardan oluşan insanlar bu kokularla yetenek kazanabilir, diğerleri direk mutasyona uğramanın sonucu hayatını kaybederdi. Birden tüm odadakiler hatta hapishanedeki insanların çoğu, ziyaretçiler yere yığılmış lakin aralarından azınlık olanları hayata tutunabilmişti. Odanın içerisinde uzmanlardan sadece 2 kişi hala dayanabiliyor fakat ayakta bile duracak güçte değillerdi. Yanlış deneylerin peşinde olduklarının farkındalığı ile yere yığılan, bedeni parçalanmış ve damarları dışarıya taşmış Yahudi kadına bakıyorlardı. Hiç ummadıkları bir tehlikeyle karşı karşıyalardı. Yahudi kadına doğru sürüklenirlerken birden kadın gözlerini araladı ve yanında bulunan şırıngaları enerjilerini tümüyle yitirmiş uzmanlara saplamıştı. Kadın uzmanlara kıyasla biraz daha güçlü durabiliyordu fakat saplanan şırıngalar daha çok acı çekmesine neden oluyordu. Kadının ağzından kısık sesle birkaç şey duyuldu. Uzmanlar sadece şunu duyabilmişlerdi. “Siz aptalların bunca zaman yaptıklarının kâbusu bu işte... Zihinlerinize hâkim olun. Büyük bir kâbus bekliyor sizi.”

Olay sonrası hayatta kalanlar dışarıya çıkarılırken hapishane uyuşturucu üreticiliği ve jeneratör patlaması gerekçe gösterilerek kapatıldı. Lakin gerçeği medya ve siyasetçiler örtüyordu. Nitekim bu olayın tazminatının altından kimse kalkamazdı. Fakat soru şuydu. Neden kurtulanların hayatlarında herhangi bir değişim yoktu? Cevabı da yıllar sonra ortaya çıktı fakat bundan kimsenin haberi yoktu. Genler kalıtsal olarak gelecek nesillere aktarılmış ve yetenekler onlar tarafından açığa çıkarılmıştı. Genetik şifrenin nesilden nesile aktarılışı artık bir toplanış halini almıştı. Sistemli, nesilden nesile ilerleyiş gösteren bir eğitim düzeniydi artık bu oluşum. Sanılanın aksine kalabalıklar içinde çok da gizli kalmayı başarabilmiş bir oluşumdu bu artık ve eğitim düzeninde ilerleyen bir lise görüntüsünde başlıyordu uyanışlar. Amaç yine aynıydı. Güçlü olmak. Fakat bu kadar kollara ayrılmış bir durumda iken iç çatışmalar da kaçınılmazdı. Bu yüzden eğitimde binalara ayrılış hâkimdi. Daha iyimser düzeninden, daha kötüsüne kadar hepsi bir aradaydı. Fakat hepsi tek bir amaçtaydılar. Bir kabustan çok kabuğundan taşıp, topraklara kökünü salmak isteyen kötülüğe karşı durmak…

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz