Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Yapmamak mı, yapamamak mı?

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Yapmamak mı, yapamamak mı? Empty Yapmamak mı, yapamamak mı? Salı Haz. 12, 2012 7:04 pm

Sidonia Doris Blecher

Sidonia Doris Blecher
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro

Yavaş yavaş okuluna alışmaya başlamıştı. İlk kez arkadaş edinmişti, belki de arkadaş sandığı insanlar. Fakat şu anda halinden memnun olduğu bir gerçekti. Kuralları aşmak için çabalamıyordu, kendini bulmuştu bu okulda. Onun gibilerle beraber takılıyordu, onun gibilerle beraber aynı yatakhaneyi paylaşıyordu. Halinden oldukça memnundu. Yine kişiliğinden en ufak bir şey kaybetmemişti, sadece burada az da olsa yüzü gülüyordu. Koridorda Joella ile beraber yürüyorlardı. Mavi gözlerinden uyku akıyordu her ikisinin de. Ranzada üstte yatan Joe'yle beraber tüm gece konuşmuşlardı. Daha önce sadece bir kez birine böylesine güvenmişti ve nasibini almıştı. Joseph, ne tesadüftür ki ufak ayrıntılara takılmayı seven Doris'in ilk aklını çelen ikisinin de adının Jo'yla başlaması ve her ikisine de Joe diye hitap etmesi. Joella'yla beraber etraftakilere bakmayarak koridorda ilerliyorlardı. İkisinin de tek ilgilendiği kendileriydi, bu yüzden bu kadar yakınlardı. Merdivenlerin başına geldiler, bir çete gibi merdivenin başına toplanmış birkaç erkeğe iğrenerek baktı Doris. Normalde erkekleri severdi, sevmekten de ötesiydi erkeklere bakış açısı. Fakat bu gruba karşı biraz daha ön yargılıydı, oldukları yerde oturup ahkam kesenlerden, kabadayılık taslayanlardan oldum olası hoşlanmamıştı. Derin bir nefes verdi, kafasını onaylamadığını belirterek iki yana salladı ve onların bakışlarından rahatsız olduğunu anlatmak adın hırkasının fermuarını çekti. Hızlı adımlarla ikinci kata doğru çıkmaya başladılar.

İlk kez Arizona Devlet Lisesi'nde derse girecekti. Etraftaki çoğu kişi Trio'ydu, öyle ki yıllardır Gui olamamışlar vardı. Fakat bunu dert ettikleri de söylenemezdi şayet dert etselerdi azıcık gayret gösterip bir üst seviyeye çıkabilirlerdi. Sırf okulda biraz daha sözü geçsin diye istiyordu seviye atlamak zaten. Okula geldiği ilk zamanlarda, hemencecik seviye atlamak herkese nasip olmazdı. Doris'e de nasip olmayabilirdi ama en azından bunun için çalışacaktı. Hayatında hiçbir şeye ilgi duymamış bu kız için, okul şimdiden güzel bir yer halini almıştı. Artık bir amacı vardı. Koridorda ilerlerken geniş camları gördü ve koşarak bir camın önünden bahçeye ve minik göle baktı. Bahçeyi ilk kez bu kadar üst kısımdan görüyordu, gözü gönlü açılmıştı. Kısa süre içerisinde yanına varan Joe'ya dikti gözlerini ve tepkisini beklemeye başladı. Ondan beklenmeyecek şekilde gözünü büyütmüştü kız. Burası her öğrencinin uğrak noktası olmalıydı. Camların önü doluydu, herkes manzaraya bakıp gevezelik yapmayı yeğliyor olmalıydı. Doris saatine baktı ve Joe'nun koluna girdi, derse az bir vakit kalmıştı, gidip yerlerine yerleşmeleri çok iyi olacaktı. Sınıftan içeri girdiklerinde, çok az kişinin burada olduğunu gördüler. O sırada kapı kapandı ve içeriye yaşlıca bir adam girdi. Muhtemelen profesördü. Ayakta duran iki kıza şaşkınlıkla baktı bir süre, sonra kaşlarını çattı. Doris de aceleyle bulduğu ilk boş sıraya oturdu ki bu en ön sıraydı. Kendisini bir inek gibi göstermesine sebep olacaktı. Oysa o zeki bile değildi, aptalın teki olmuştu yıllarca. Asosyallik belki, ama ezilip dışlanmıyordu o. Kendisine ayrı bir hava katıyordu ayrıca insanlarla pek iletişimde bulunmaması. Ama bunun için özellikle çabalamıyordu, insanlarla konuşmasının her iki kelimesinde lan, höyt, salak geçince ona gelmeye pek istekli olmuyorlardı doğal olarak.

Az önce kıza kızgınlıkla bakan yaşlı adam hala göz ucuyla onu ve Joe'yu süzmeye devam ediyordu. Doris utanmıştı, yeni geldiğini bu kadar belli etmemeliydi. Ayrıca profesör sınıfa girdiği an kıkırdayanlar olduğunu görmüştü, onlara da çıkışta hadlerini bildirecekti. Kötü bakışlarıyla işkenceye başlamıştı bile. Ama sınıfta çok az kişi vardı, Joe ve kendisini de saydığı zaman toplam beş kişi. Burasının butik bir okul olduğunu zannetmiyordu ki olmadığından da emindi fakat bu kişi sayısının neden böylesine az olduğu hakkında da hiçbir tahmini yoktu. Tam yüzsüzca konuşmaya başlayacakken profesör kalın ve otoriter bir ses tonuyla konuşmaya başladı. [size=pink]"Profesör diyip geçebilirsiniz. Yetenek geliştirme dersine hoş geldiniz. Şimdi bazı meraklı ve ukala arkadaşlar soracak, neden beş kişiyiz okul kaç kişilik falan. Hepinizle tek tek ilgilenebilmek için okulda bir sürü profesör var ve ders saati beş kişiye yetiyor. Bu kadar çene çaldık yeter sanırım. İlk öğrenciyi seçip başlayabileceğimi düşünüyorum." dedi adam. Bir nefeste o kadar çok şey söylemişti ki anlamakta zorlanmıştı kız. Ukala lafının kendisine geldiğini de biliyordu. Ayrıca madem okulda o kadar çok profesör vardı, eğer Doris öğretmenler odasına girip profesör derse kim bakacaktı? Hepsinin bakışları kıza dönecekti, kız da sen değil sen mi diyecekti? Muhtemelen bütün öğretmenler aynıydı kendilerine takısız profesör denmesini istiyorlardı. Kendince güldü, o sırada profesörün bakışlarının kendisine döndüğünü gördü. İlk seçilmek istemiyordu, ama muhtemelen seçilmişti bile. Sızlanarak ve iki yana sallanarak dersliğin ortasına geldi.

Profesör önce kızı iyice bir süzdü. Arkadan kıkırdayanları duyabiliyordu Sidonia ve buna oldukça sinirlenmişti. Ayrıca adamın incelemesi uzadıkça uzuyordu, onun yeteneğinin ne olduğunu bilmiyordu fakat muhtemelen insanların içini veya yeteneğini okuyordu. Tek kelime etmiyordu çünkü. Kız bağırmamak için içinden sürekli aynı şeyi söylüyordu. Ben buraya öğrenmeye geldim, profesöre bağırılmaz, çıkışta işimi halledebilirim ama derslikte olmaz. O sırada profesör başını salladı ve kıza döndü. "Bağır." Bu kadar net ve molay mıydı yani? Kızın hayatını mahveden o yetenek denen şey bir kelimelik miydi? Bunu geliştirmek için sadece bir kelime yetiyor muydu? Bunu kabullenemiyordu, içinden adamın anlayacağını bildiğinden boşversene dedi. Profesör kaşlarını çatmaya başlamıştı, o sırada gözlüğünü getirdi ve kızın önündeki masaya koydu. Gözlüğü işaret etti. "Bağır." dedi tekrar. Doris yüzünü buruşturdu fakat biraz daha inkar etmeye devam ederse, işin büyüyeceğini biliyordu. Ağzını açtı ve normal sesi uzatmaya başladı. Profesör ayaklarını yere vurmaya başlamıştı, bu da tahamüllünün kalmadığını gösteriyordu. "Bağırsana!" dedi birden sesini yükselterek. Doris sinirlenmişti, bütün metabolizması birbirine karışmıştı. Adama ölesiye bağırmak istiyordu, adamın canını alacak kadar. Fakat inadı inattı, adam istediği için bağırmıyordu. "Bunu yapamayacağını biliyordum." diyince Doris bir anda içindekileri boşaltmıştı. Bağırmaya başladı. Gözlüğün kırıldığını gördü ve durdu. İçi titriyordu. Boynundaki kolyedeki taşlar dökülmeye başlamıştı. Her bağırışında kendinden bir şeyler eksilirken bağırmaması en doğru olandı oysa ki. Profesörün dolduruşuna gelip bağırmıştı, o anda sırasına doğru koştu ve sırasının üzerine yumuldu. Bir süre kimseyle iletişime geçmemeyi planlıyordu.[/size]

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz