Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Aile Saadeti

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Aile Saadeti Empty Aile Saadeti Ptsi Haz. 11, 2012 9:39 am

Carmella Decartius

Carmella Decartius
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro

Aile Saadeti 2zqejh2
Spoiler:

2Aile Saadeti Empty Geri: Aile Saadeti Ptsi Haz. 11, 2012 9:49 am

Carmella Decartius

Carmella Decartius
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro

    ‘Gidecek başka yer mi bulamamışlar yani Camille? Onlara en içten dileklerimi ilet lütfen.’
    ‘Biz senin gibi güneşe çıkamıyor değiliz. Artık burada olmadığına göre istediğimizi yapabiliriz Carmy.’
    Dördüzlerinden belki de en az sevdiğiyle konuşmuştu kız. Sinirliydi, hem de oldukça. Telefonu tuttuğu sol elini sıktığında yeterince güçlü olmadığı için kendisini şanslı hissediyordu. Eğer yeterince güçlü olsaydı; muhtemelen elindeki telefon paramparça olabilirdi. Derin bir iç çekerek kendini sakinleştirmeye çalıştı. Onca saat yoldaydı ve yorulmuştu. Kızgın taksi şoförü kızın inmesini bekliyordu. Ancak Carmy’nin bu güneşe çıkması imkânsızdı. Koca, siyah çantasına sağ elini kaldırdı ve bir şişe çıkardı. Şişeyi birkaç defa salladıktan sonra tıpasını açarak kafasına dikti. Bu ona güç verecekti, muhtemelen. Adamın şaşkın bakışlarından anladığı kadarıyla adam ne içtiğini anlamıştı. Yüzüne yayılan hafif bir gülümsemeyle adamın gözlerinin içine baktıktan sonra üst dudaklarını hafifçe yıkarı doğru çekip boğazından ufak bir tıslamanın çıkmasına izin verdi ve ardından bir kahkaha patlattı. Adamın saydığı küfürleri duymazdan gelerek oturduğu koltuğa parayı bırakıp sarı taksiden hızla çıktı. Zaman kaybetmeden yanına aldığı devasa, siyah şemsiyeyi açtıktan sonra başını yavaşça kaldırdı ve ailesinin kaldığı otele baktı. Aklından geçen ilk şey ‘Bizimkiler ne zaman bu kadar zengin oldu?’ sorusu olmuştu. Bunun bir önemi yoktu. Çölün ortasında, cehennem sıcağı denecek kadar sıcak bir yere gelmişlerdi. Muhtemelen onları Camille ikna etmiştir. Mümkündü. Bugünün tarihini geleceği gün olarak vermişti çünkü. Ve burada olması neredeyse ölmesine bile yol açabilirdi. Alnında biriken damlaları boşta kalan elinin tersiyle sildikten sonra hızla otele doğru yürümeye başlamıştı. Kendisine selam veren görevlileri görmezden geliyordu. Kendisine benzeyen üç kopyasını ya da sarışın, dev gibi boyu ama yumuşacık yüz hatlarıyla sevgili babasını arıyordu kahverengi gözleri. Ancak otelin holü oldukça parlaktı ve kendi önünü zor görüyordu kız. Salak, salak etrafında dönmeye başlamıştı ki omzunda bir el hissetti. Elin sıcaklığından kişinin kim olduğunu anlayabiliyordu. Yüzüne sıcak bir gülümseme yayılırken arkasını döndü ve şemsiyeyi bırakarak kopyalarından en sevdiğine en içten bir şekilde sarıldı. ‘Ah, Camene, seni o kadar çok özledim ki…’ Kardeşleri arasında kendisinden asla uzak durmayan tek kişi Camene’di. Carmella bu yüzden çok seviyordu O’nu. Ailesinde kendisine saldırabilecek son insan o’ydu belki de. Sıkıca sardığı kollarını yavaşça gevşetirken kardeşinin sıcak ellerini tuttu bir süre. Kendini aynaya bakıyor gibi hissediyordu ancak yansıması şu anda çok daha koyu bir haldeydi. Kıza en içten gülümsemesini sunarken arkadan gelen sahte bir öksürükle yüzündeki gülümseme tamamen silinmişti. Yansımasının arkasından çıkan iki kardeşi daha kendisine kısık gözlerle bakıyorlardı. ‘Bize merhaba yok mu, Eurabatres?’ Kendisine ikinci ismiyle hitap edilmesinden nefret ettiğini bilen Carmenta her zamanki gibi yapmıştı yaptığını. Carmella ufak bir hareketle Camene’in önüne geçtikten sonra kızın üstüne iki adım atıp dişlerini gösterdi ve kıza tısladı. Bunu en çok Carmenta’ya yapardı zaten. Camene’e dönüp kısa bir gülümsemenin ardından ortasında kaldığı ‘ayna üçgeninin’ arasından sıyrılıp etrafta babasını aramaya başladı. Ortalarda görünmemesi, kendisini karşılamaya gelmemesi üzmüştü kızı. Camille ve Carmenta’nın arasından geçerek biraz daha etrafına bakındı. Arkasından gelen alaycı bir çift kahkahanın ardından hışımla arkasına dönüp Carmenta’ya doğru yürümeye başlamıştı. Sinirlenmeye başlıyordu. Kendisiyle bu şekilde alay edilmesinden adeta nefret ederdi. Carmenta’nın nefesini yüzünde hissedebilecek kadar yaklaştığında dişlerini sıkarak konuşmaya başladı. ‘Babam nerede, Alkmene?’ Carmenta’nın yüzünün kızardığını aşama, aşama görebilmek kızı mutlu etmişti. Birbirlerine asla ikinci isimleriyle seslenmezlerdi ancak kardeşi az önce kaşınmıştı. Bir adım geri çekilip sorusunun cevabını beklemeye başlamıştı. Kollarını göğsünün altında birleştirip vücudunun yükünü sol bacağına verirken sağ ayağını yere vurarak sabırsız bir ritim tutuyordu. Dışardan ne kadar sürtük ve tuhaf göründüğünün farkındaydı ancak umurunda değildi. Babasını çok ama çok özlemişti. Babasının da onu çok özlediğini biliyordu. Hastalığı ne olursa olsun dördüzler arasında en çok kendisini sevdiğini adı kadar iyi biliyordu. Yoksa büyük büyükannesinin adını O’na koymazdı. Hoş, bu ismin kendisine neden konduğunu da biliyordu ancak sonuç olan hiçbir kardeşinin ikinci ismini babası koymamıştı ve bu ona yetiyordu. Eurabatres adının lanetini düşünmeye başlamışken omzunda hayatında hissettiği en sıcak, en büyük eli hissetmişti nihayet. Vücudundaki birkaç şişe kanın da yüzüne çıktığını hissedebiliyordu kız. Yavaşça arkasına döndü ve kendisinden oldukça uzun olan adama sıkıca sarıldı. Babasın kokusunu içine çekmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki… Yüzünü adamın göğsüyle karnı arasındaki bir yere –neresi olduğu umurunda değildi- gömmüştü. Gözlerindeki yaşlar adamın açık mavi gömleğini ıslatıyordu. Başını yavaşça kaldırıp babasının çikolata rengi gözlerine baktı. Burada çok kalamazdı, bunu oradaki herkes biliyordu; bu yüzden her saniyesini dolu, dolu değerlendirmek istiyordu. Yüzünü tekrar babasının göğsüne gömerken dudaklarından çıkan fısıltıyı adamın duyduğundan adı kadar emindi. ‘Seni özlemişim…’ Babasından yaklaşık yarım adım uzaklaştıktan sonra adamın elini orada kaybolmak istemeyen küçük bir kız çocuğu gibi sıkıca tuttu ve sağa sola sallamaya başladı. Bunu küçükken çok yapardı babasına ancak kardeşlerinin odasına girmesinin yasak olduğundan bu durumla ilk kez karşılaşıyorlardı. Camene’in mutlu iç çekişiyle diğer kardeşlerinin kıskançlık dolu solumalarını duyabiliyordu Carmella. Yüzüne yerleşen gülümseme de bu sayede iki kat daha genişlemişti. Yüzündeki gülümseme bir an bile silinmeden babasının elini yavaşça bırakıp kardeşlerine döndü. Yavaşça yürümeye başladığında kendisini bir an yılana benzetmişti. Boğazından hafifçe, neredeyse kimsenin duyamayacağı şekilde tıslamalar çıkmaya başlamış olsa da buna pek aldırış etmiyordu açıkçası. Kardeşlerinin tam ortasında durduğunda kendisini Bermuda Şeytan Üçgeni’nin ortasında kalmış gibi hissetmişti bir an. Camille ve Carmenta’yı tek, tek süzdükten sonra Camene’e döndü yavaşça. Yüzüne ciddi anlamda hüzünlü bir ifade yerleşmişti kardeşinin şefkat dolu gözlerine bakarken. ‘Üzgünüm Camene, sadece iki gün kalacağım.' Tekrar ikizlerine döndüğünde gözlerini kısmıştı. Boğazındaki tıslamayı bu kez biraz daha serbest bıraktıktan sonra yüzüne küçümser bir ifade yerleştirerek konuşmasına devam etmişti. ‘Artık nerenize kına yakarsınız, bilemem. Bunu göremeyeceğim bir yerde yapsanız, iyi olur.’

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz